İstekliye yapılan davette şikayete konu edilen hususta isteklinin ne zaman farkına varılmış olduğu sayılır? (Danıştay)

Yayın Tarih: 31.07.2019 03:07
Özet

Buna göre, davacı şirket tarafından itirazen şikâyete konu edilen hususun, fiyat dışı unsurlar esas alınarak idarece gerçekleştirilen puanlamaya yönelik olduğu, söz konusu duruma ilişkin mevzuata aykırılığı iddia edilen hususların davacı şirkete gönderilen kura çekimine davet yazısında mevcut olduğu, anılan davet yazısının davacı şirket tarafından 02.11.2015 tarihinde elden teslim alındığı, dolayısıyla bu tarihte şikâyete konu edilen hususun farkına varıldığı kabul edilmekle birlikte, bahse konu kuraya davet yazısında davacıya hangi kanun yolları ve mercilere hangi sürede başvurabileceğine ilişkin bir bildirim yapılmadığından, idarece davacının şikâyet konusu ettiği hususun esasının incelenmesi gerektiği anlaşıldığından, itirazen şikâyet başvurusunun süre yönünden reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında ise hukukî isabet bulunmamaktadır…” şeklinde gerekçe belirtilerek mahkeme kararının bozulmasına, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.


İstanbul Okmeydanı Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi Başhekimliği tarafından 15.10.2015 tarihinde açık ihale usulü ile yapılan 2015/118596 ihale kayıt numaralı “2016-2017-2018 Yılları Bilgi Sistem Kullanım Pers. ve Hasta Karşılama, Yön. ve Dan. Pers. Alımı” ihalesine ilişkin olarak Ka…oğlu Bilgi İşlem A.Ş.nin 30.11.2015 tarihinde yaptığı şikâyet başvurusunun, idarenin 01.12.2015 tarihli yazısı ile reddi üzerine, başvuru sahibi 11.12.2015 tarih ve 96234 sayı ile Kurum kayıtlarına alınan 11.12.2015 tarihli dilekçe ile itirazen şikâyet başvurusunda bulunmuş ve Kurulca alınan 30.12.2015 tarihli ve 2015/UH.II-3609 sayılı karar ile; “Başvurunun reddine” karar verilmiştir.

Davacı Ka…oğlu Bilgi İşlem A.Ş. tarafından anılan Kurul kararının iptali istemiyle açılan davada, Ankara 5. İdare Mahkemesinin 25.03.2016 tarihli ve E:2016/521, K:2016/1052 sayılı kararında “…davacı şirket tarafından itirazen şikâyete konu edilen hususun, anılan Yönetmelik hükmünde yer alan fiyat dışı unsurlar esas alınarak idarece gerçekleştirilen puanlamaya yönelik olduğu, söz konusu duruma ilişkin mevzuata aykırılığı iddia edilen hususların davacı şirkete gönderilen kura çekimine davet yazısında mevcut olduğu, anılan davet yazısının davacı şirket tarafından 02.11.2015 tarihinde elden teslim alındığı, dolayısıyla şikâyete konu edilen hususun farkına varıldığı veya farkına varılmış olması gerektiği tarihin anılan davet yazısının davacı şirkete tebliğ edildiği tarih olması gerektiği, bu doğrultuda idareye şikâyet başvurusunun 02.11.2015 tarihini izleyen günden itibaren on gün içerisinde yapılması gerekirken 30.11.2015 tarihinde yapılan şikâyet başvurusunun kanuni süreler içerisinde yapılmadığı sonucuna varıldığından, davacı şirketin başvurusunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu kurul kararında hukuka aykırılık görülmemiştir…” şeklinde gerekçe belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Anılan Mahkeme kararına yönelik davacı tarafından temyiz başvurusunda bulunulması üzerine Danıştay 13. Dairesinin 27.06.2016 tarihli ve E:2016/2143, K:2016/2861 sayılı kararında “…Anayasa’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almıştır.

Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.

Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden, Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk haline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları kuşkusuzdur.

Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08.12.2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her yasada özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.

Tüm bu açıklamalar sonucunda; Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesinin zorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır.

Buna göre, davacı şirket tarafından itirazen şikâyete konu edilen hususun, fiyat dışı unsurlar esas alınarak idarece gerçekleştirilen puanlamaya yönelik olduğu, söz konusu duruma ilişkin mevzuata aykırılığı iddia edilen hususların davacı şirkete gönderilen kura çekimine davet yazısında mevcut olduğu, anılan davet yazısının davacı şirket tarafından 02.11.2015 tarihinde elden teslim alındığı, dolayısıyla bu tarihte şikâyete konu edilen hususun farkına varıldığı kabul edilmekle birlikte, bahse konu kuraya davet yazısında davacıya hangi kanun yolları ve mercilere hangi sürede başvurabileceğine ilişkin bir bildirim yapılmadığından, idarece davacının şikâyet konusu ettiği hususun esasının incelenmesi gerektiği anlaşıldığından, itirazen şikâyet başvurusunun süre yönünden reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında ise hukukî isabet bulunmamaktadır…” şeklinde gerekçe belirtilerek mahkeme kararının bozulmasına, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.



İhaleSoruCevap İstatistikler


Analiz

Makale

Sayaç

Karar

Soru Cevap